Veba Geceleri

Veba Geceleri
Fotoğraf: Macide Yirmibeşoğlu

Ülkemizin ilk ve tek Nobel ödüllü edebiyatçısı olan Ferit Orhan Pamuk’un beş yıldır üstünde çalıştığı, son bir sene de yeniden gözden geçirdiği yeni romanı Veba Geceleri, 23 Mart 2021’de Yapı Kredi Yayınları vasıtasıyla okuyucuyla buluştu.

Geçtiğimiz haftalarda bir başka Nobel ödüllü yazar Albert Camus’nun Veba isimli kitabını yine sitemizde analiz etmiştik. Bu sefer Orhan Pamuk’un adında ‘veba’ kelimesi geçen ama tek mevzunun veba olmadığı kitabına göz atacağız.

Veba Geceleri
Fotoğraf: Macide Yirmibeşoğlu

Minger Adası

1901 yılında dünyayı etkisi altına almaya başlayan veba salgınından nasibini alan Osmanlı’nın 29. vilayeti Minger Adası kitabımızdaki olayların geçtiği yer. Bu hikayede yarı Müslüman, yarı Rum halkın yaşadığı Doğu Akdeniz’de Girit, Rodos ve Kıbrıs üçgeninde yer alan adanın Hindistan ve Çin üzerinden gelen veba salgınıyla mücadelesi ve bunun yanında siyasi, kültürel, dini ayrılıkları ve birliktelikleri işleniyor. O dönem tahtta 2. Abdülhamit var fakat gerçekte böyle bir adanın var olmadığını, tıpkı kitabın karakterleri gibi adıyla, cismiyle tamamen hayali olduğunu da hatırlatalım.

Her ne kadar hayali bir ada olsa da yazarın tüm detaylarıyla okuyucunun gözünde Minger’i sokak sokak, cadde cadde canlandırdığını, iç ve dış kapaktaki resim ve haritalarla bunu daha da kolaylaştırdığını söylemek mümkün.

İmkanım olsa adanın ismi olarak neden Minger seçtiğini yazara sormak isterdim. Dinlediğim röportajlarında kendisine bununla alakalı bir şey sorulduğuna rastlamadım ama İngilizce ‘çirkin, itici’ anlamına gelen kelimenin seçilmesinin tesadüf olmadığını düşünüyorum.

Her biri farklı telden karakterler

Kitapta adı geçen bir çok karakter olsa da 5. Muradın üçüncü kızı Pakize Sultan (5.Murad’ın gerçekte bu adla bir kızı yok), Pakize Sultan’ın eşi, karantina doktoru Nuri, adanın valisi Sami Paşa, Pakize Sultan’ı muhafaza eden kolağası Kamil (Daha sonra adanın bağımsızlığını ilan edip komutanı ve cumhurbaşkanı olacak), Kamil’in eşi Zeynep, Zeynep’in eski nişanlısı, bozguncu Ramiz’i ana karakterler olarak sayabiliriz.

Kendisi fiziksel olarak kitapta yer almasa da diğer karakterler kadar adı geçen Sultan Abdülhamit de kitabın ana karakterlerinden biri olarak gösterilebilir. Hatta veba başlığı altında bir Abdülhamit dönemi eleştirisi okuyoruz da diyebiliriz.

Bu karakterler içinde en çok ilgi çeken ve tartışılan kuşkusuz Kolağası Kamil oldu. Bazı köşe yazarları Kamil’in Atatürk’ü temsil ettiğini ve yazarın bu yolla Atatürk’ü aşağıladığını yazsalar da hem yazar hem yayınevi bu iddiaları karakterlerin kurgu olduğuna vurgu yaparak kabul etmedi.

Bu tartışma çıktığında kitabın neredeyse yarısını okumuştum ve Kamil’in Atatürk’ü temsil ettiğine dair bir intiba oluşmamıştı. Bu tartışmaların akabinde ister istemez etkilenip geri kalan bölümlerde Atatürk’e benzer yanlarının olduğunu farkettim ama iddia edildiği gibi bir aşağılama ya da küçük düşürme çabasını hissetmedim.

Eski pandeminin yeni pandemiyle çakışması

Yazar 40 yıldır hayalini kurup kafasında canlandırdığı bu hikayeyi beş yıl önce yazmaya başladığında henüz Covid-19 ile tanışmamıştık. Kitabını tamamlama aşamasındayken tüm dünyanın pandemi ve karantinayla tanışmasıyla kitapta yaşanan bir çok olay hayalden gerçeğe evrilmiş oldu. Yani bu romanın mevcut durumdan faydalanma çabasıyla ortaya çıkmadığını anlıyoruz. Hatta yazar, yıllardır farklı kitaplardan, resimlerden kafasında hayalini kurduğu ve yaşattığı pandeminin bir anda onun özel hayali olmaktan çıkıp herkesin yaşadığı bir gerçeğe dönüşmesine şaşırdığını söylüyor.

Yazının başında da bahsettiğimiz gibi kitabın salt bir veba kitabı olduğunu söylemek zor. Vebayla beraber Osmanlının son dönemlerindeki mevki mücadeleleri, hak ve hürriyetlerdeki eşitsizlikler, bozgunculuklar, tekkeler ve şeyhler gibi alt başlıkları da işlediğini görüyoruz.

Yazar kendisiyle yapılan bir röportajda günümüze gönderme yapıp yapmadığının sorulması üzerine ‘Günümüze gönderme yapmaktan çekinmedim, günümüze benziyorsa da benzesin ne yapayım dedim ama asıl niyetim bu değildi’ diyor ve kitabın aslında Osmanlı adalarının elden çıkması ve Osmanlının batışının hikayesi olduğunu vurguluyor.

Orhan Pamuk’a şans vermek mi vermemek mi?

Orhan Pamuk her yazdığı ve söylediğiyle her kesimden insanın tepkisini çeken bir yazar olarak görülür. Hatta Nobel’i bile bu söylemlerinden dolayı aldığını savunanlar olmuştur. Şahsi kanaatim, bir yazarı ya da insanı sevmek onu ölesiye savunmak anlamına gelmemeli. Aynı şekilde birinden nefret etmeniz de onu ölesiye yermemizi gerektirmemeli. Orhan Pamuk’a da bu gözle bakıyorum. Seveni kadar nefret edeni de çok. Yazdıklarını okumak o kadar kolay değil ama ülkenin tek Nobel ödüllü yazarı olması vasfıyla bile eserlerine şans vermekten yanayım.

Veba Geceleri de beni çok yoran bir kitap oldu. Küçük puntoları, geniş paragrafları, uzun cümleleri ve kendini tekrar eder gibi algıladığım olay örgüsü biraz zorladı. Bazı cümlelerini kendime yakın ve manalı bulurken bazılarını kendimden uzak ve manasız olarak değerlendirdim ama genel anlamda okuduğuma pişman olmadığım ve iyi ki okudum dediğim bir eserdi.

Okuyacak olanlara şimdiden iyi ve keyifli okumalar…

Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir