Momo; Duman Adamlarla Mücadele

Momo; Duman Adamlarla Mücadele
Fotoğraf: Macide Yirmibeşoğlu

Alman yazar Michael Ende’in 1973 yılında yazdığı Momo, çocuk kitabı kategorisinde gösterilse de ziyadesiyle büyüklere mesajlar veren bir kitaptır. Dünya çapında farklı dillere çevrilen ve en çok okunan eserlerden biridir. Anlatmak istedikleri o kadar kıymetlidir ki bir kere okunup kenara bırakılacak değil belli aralıklarla okuyup hatırlanacak bir kitaptır.

1973 yılında fantastik türde yazılmasına rağmen sanki günümüzün insanını anlatan bu kült esere daha yakından bakalım…

Çok az insan gerçekten iyi bir dinleyicidir

Momo, ailesi olmayan küçük bir kız çocuğudur. Ailesi olmadığı gibi evi de yoktur. Büyük bir kentin yoksul kıyılarından birinde bulunan bir tiyatro harabesinde yalnız yaşamaktadır. Çevresindeki insanlar ona harabede kalacak oyuk ayarlayıp yiyeceğini temin ederler. Zamanla oraya gelen giden çok olur, Momo onlarla pek konuşmaz çünkü o iyi bir dinleyicidir. Her gelen derdini ona anlatır.

Bir gün kente duman adamlar musallat olur ve insanların en değerli şeyini, zamanını çalmaya başlarlar. Momo da insanları ve kenti duman adamlardan kurtarmak için mücadeleye başlar.

Kim bu duman adamlar?

Duman adamlar, Zaman Tasarruf Şirketi’ne bağlı olduklarını söyleyerek duman renginde kıyafetleri, melon şapkaları ve sigaraları ile kentin her tarafında gözükmeye başlarlar. Bu adamların amacı, insanların vakitlerini düzenlemeye yardımcı olmaktır. Bir işin var, bir yaşamın var ama vaktin yok. Kısır döngüdesin, başka şeylere vakit bulamıyorsun. Duman adamlar hemen tavsiyede bulunurlar: Annenle her gün bir saat mi görüşüyorsun, yarım saat görüş, hatta huzurevine yatır bir sürü vaktin kalır! Baktığın bir kuşun mu var, uğraşmaya değmez def et gitsin! Vaktin çok değerli. Onu gün ışığına bakarak, kitap okuyarak, dostlarınla muhabbetler ederek ziyan etme, kendine ayır!

Zaman, yaşamın kendisidir

1973 yılında yazılmış olmasına rağmen bugünümüzü öngören bir kitap olması o kadar önemli ki…

Günümüzde hepimiz bir tüketim çılgınlığı içindeyiz. Sadece alış veriş ya da yemek anlamında söylemiyorum bunu. Her şeyi tüketiyoruz; zamanı, sevgiyi, saygıyı, muhabbeti, dostlukları…

Eskiden hiç bir şey hazır değildi. Annelerimiz evin her bir işini kendileri yaparlar, yine de çocuklarına vakit ayırırlardı. Şimdi her şeyi makineler yapıyor, vakitten kazanç sağlamışız ama yine de çocuklarımıza ayıracağımız vaktimiz yok.

Eskiden dört saatte gittiğimiz yolu, şimdi bir saatte gidiyoruz. Eskiden uzaktaki dostumuza, akrabamıza bir şekilde ulaşıyor, gönlünü alıyorduk. Şimdi karşı komşumuzun evini bile görmüyoruz. Bırakın evini görmeyi kendisini bile görmüyoruz çünkü muhabbetimiz yok.

Deli gibi çalışıyoruz, o kadar çalışıyoruz ki ev ve iş arasındaki yoldan başka bir yerlere uğrayamıyoruz. Kazandıklarımızı gönlümüzce harcamaya bile vaktimiz yok. Hem vaktimiz yok, hem lüksümüz yok çünkü anı yaşamayı bırakıp göreceğimizi bile bilmediğimiz bir geleceğe yatırım yapmakla meşgulüz. Hırsımızdan burnumuzun ucunu göremiyoruz. Görmek istesek de bu çarkın bir dişlisi olduğumuz için dışına çıkamıyoruz.

Kitapta duman adamlar, insanın vaktini çalanlar olarak tasvir ediliyor. Ve günümüzde de artık her ne zamanımızı çalıyorsa o bizim duman adamımız; iş, televizyon, telefon, sosyal medya…

Vakit…

Her iş bu kadar kolaylaşmışken, her işi yapan bir makine varken, yollar kısalmışken, mesafeler azalmışken, bilgiye ulaşmak eskisi kadar zor değilken nasıl oluyor da artık hiç bir şeye vaktimiz olmuyor? Sevdiklerimizi görecek imkanları neden oluşturamıyoruz? Neden zamanımız bereketsiz? İşte Momo kitabı bizi bu konuda sorgulatan, beynimizde ve gönlümüzde ışıklar yakacak bir kitap. Çocukların bu kadar derin çıkarımlarda bulunmaları mümkün değil, onlar fantastik bir kitap okuduklarını düşünebilirler ama büyüklerin bu bir çocuk kitabı demeden, altta yatan derin mesajları da süzerek okumaları çok çok önemli.

Momo, beni derinden düşünmeye iten güzel kitaplardan biri olarak arşivimde yerini aldı. Goethe’in dediği gibi ‘Her şey zamanla telafi edilir de, geçip giden zaman hiç bir şeyle telafi edilemez’. Çocuklarımız gözümüzün önünde büyüyorlar, anne babalarımız yanımızda ya da uzakta yaşlanıyorlar. Bir dünya telaşesi içinde nasıl geçtiğini anlamadan günlerimizi, yıllarımızı tüketiyoruz. Elbette geçecek yıllar, durdurmaya gücümüz yok ama geçen yılları, günleri, dakikaları değerlendirmeye ve anlamlandırmaya gücümüz var. Hâlâ…

İyi okumalar…

Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir