Aşk

Elif Şafak Aşk
Fotoğraf: Macide Yirmibeşoğlu

Elif Şafak’ın 2009 yılında okuyucuyla buluşan romanı Aşk’ı ilk çıkığında okuma şansına sahip olmuştum. Aradan geçen yıllar içinde bir kere daha okuyup hissettiklerimi satırlara dökmek istedim. Türk yayıncılık tarihinde önemli bir başarıya imza atarak çok kısa sürede iyi bir satış grafiği yakalayan bu kitap çok konuşuldu, çok eleştirildi, çok sevildi ya da çok yerildi. Bazıları kendinden bir şeyler bulurken bazıları umduğunu bulamadı. İşte Aşk’a dair detaylar…

Pembe kapaklı kitap

Kitabın orijinal adı; The Forty Rules of Love, yani aşkın kırk kuralı. Elif Şafak alışılageldiği üzere bu romanını da İngilizce olarak yazmış, sonrasında Yiğit Us ile birlikte Türkçeye çevirmiştir. Kitabın kapağında fotoğraf sanatçısı Ebru Bilun Akyıldız’a ait ‘Kadın Kalbi’ adlı fotoğraf yer alır. Bu fotoğraf yayıncı tarafından pembe bir kapağın üstüne basılmıştır. Lakin kitap çıktıktan sonra kitabın kapağı dahi eleştirilerden nasibini almıştır. Popüler bir aşk romanı havası verdiğinden ve erkeklerin toplu taşımada ellerinde pembe renkli kitapla görülmekten hicap duyduklarından dolayı yayınevi sınırlı sayıda özel baskıya giderek bir de gri kapaklı Aşk’ı çıkarmıştır.

13. yüzyıl ve 21. yüzyıla ait iki hikaye

Aşk’ın konusu nedir derseniz, tek bir cevap vermek pek mümkün değildir. Mevlânâ Celaleddin Rumi ile Şems-i Tebrizi’nin tanışmasını ve dostluğunu anlatan bir hikaye olarak algılansa da yazar: ‘Şems ve Mevlânâ hakkında bir kitap yazma arzusuyla kaleme almadım bu kitabı. Ben aşkı anlatmak istedim, buydu çıkış noktam. Hem dünyevi hem manevi boyutlarıyla aşkı yazdım’ der. İşte tam da bu sebeple 21. yüzyılda Amerika’da yaşayan Ella Rubinstein ile 13.yüzyılda Konya’da yaşayan Mevlânâ Celaleddin Rumi ve onun hayatına güneş gibi doğan Şems-i Tebrizi’nin hayatlarını aktaran iki paralel hikaye ile ilerler kitap.

Ella Rubinstein ve Aziz Zahara

Ella Rubinstein, 40 yaşında 3 çocuk annesi bir kadındır. Üniversitede İngiliz Dili Edebiyatı okumuş ama çalışma hayatına atılamamıştır. Para sıkıntıları yoktur ve karı-koca evliliklerinde yaşadıkları problemleri görmezden gelmeyi tercih etmektedirler. Ella, yemek pişirmek ve ev işleriyle ilgilenmekten kendini ihmal etmiş bir durumdayken bir yayınevinde editör asistanı olarak işe başlar ve ilk iş olarak Aziz Zahara adlı esrarengiz bir yazara ait Aşk Şeriatı isimli kitabını okuyup rapor hazırlaması istenir. İşte Ella için hayatının dönüm noktası da bu görev olur. Kitabı okumaya başlar, yazarına mail atar, karşılıklı mailleşmeler devam eder ve aralarında bir yakınlık başlar. Ella da hayatında radikal kararlar alıp, kendisini bile şaşırtan hallere evrilir.

Şems-i Tebrizi ve Mevlânâ

Hikayenin bir yönü 2008 yılında akarken diğer yönü 13.yüzyıla uzanır. Mevlânâ’nın gönül dünyasında çok büyük değişikliklere vesile olduğu söylenen Tebrizli mutasavvıf Şems ile Rumi’nin Konya’da bir araya gelmeleri işlenir. Bu dostluğun Mevlânâ’nın hayatına getirdikleri ya da götürdükleri farklı karakterlerin gözünden anlatılır. Şems’in gelişi bir takım değişikliklere sebep olur ama halk da bu dervişi pek sevemez. Gözü kara, sert mizaçlı, lafını esirgemeyen Şems’in Mevlânâ’yı büyülediğini, onu harama sürüklediğini dahi iddia ederler. Sonuna dair ipucu vermemek adına detayları dillendirmeyeceğim ama Şems’in akıbeti hakkında öne sürülen rivayetlerden biriyle sonlanır bu hikaye.

Eleştiriler, eleştiriler…

Elif Şafak’ın ciddi bir okuyucu kitlesi olduğu aşikar, seveni de sevmeyeni de çok. Her yazdığı konuşulur, eleştirilir, tartışılır. Aşk da bir çok yönden tenkit edilen bir eseri olmuştur. Yalnız hepsinin ortak bir noktada buluştuğu söylenemez. Bir kısım ‘Sen Mevlana’yı nasıl aklı bir karış havada, nereye çeksen oraya giden bir insan gibi gösterirsin!’ derken bir kısım ‘Mevlana ve Şems, Moğol istilacılarının ekmeğine yağ sürmüştür, veli mertebesine nasıl yüceltirsin!’ der. Bunların dışında yazarın tasavvuf konusunda yetersiz olduğu halde böyle bir roman yazıyor olmasını eleştirenlerden tutun tarihin ve dinin yanlış yorumlanmasına sebep olduğuna kadar gidenler de vardır.

Herkesin kendi bakış açısını dayandırdığı bir dünya görüşü ve anlayışı vardır elbette, bana sorarsanız ben Şems-i Tebrizi’yi bu kitapla gerçek anlamda tanıdım. Yazılanların kurgu olduğunu bilmekle beraber Şems’i merak etmeme ve hakkında daha çok bilgi sahibi olmama bu eser vesile oldu. Sonrasında yine Şems’i anlatan bir kaç roman okudum ama hiç birisinde Aşk kadar etkili bir aktarım hissetmedim. Eğer önce onları okumuş olsaydım Şems benim için asan, kesen, kibir abidesi bir adamdan ibaret olacaktı. Evet, kitapta benim de içime sinmeyen bazı noktalar oldu ama hissettirdiği olumlu duygular çok daha fazlaydı.

Başlı başına bir dünyadır aşk. Ya tam ortasındasındır, merkezinde ya da dışındasındır, hasretinde!’

Keyifli okumalar…

Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

1 Response

  1. Semra Aydın dedi ki:

    Ben Aşk romanının kapağını heryerde gördüğüm için merak ederek okumuştum. Konusu da çok ilgimi çekmişti. Ancak kitaba büyük beklentiler ile başladığım için kitabı bitirdiğimde çok yüzeysel bulmuştum. Belki kitap ingilizce yazıldıktan sonra türkçeye çevrildiği için kelimelerin şiirselliği ve duyguyu hissettirişi kaybolmuş olabilir. Yalnızlıklardan kurtulmak için kahramanların nesne arayışı ve bu nesneye dayanarak hayatı yaşanılır kılmaları üzerine kurulmuş cümlelerle Mevlana ve Şems arasındaki duygunun açıklanamayacağını düşünüyorum. Bu kadar önemli bir konuda yazılan kitabın daha derin bir anlam içermesini beklerdim.

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir