Hollanda’da Eğitim: Dağsız Ülkenin Gamsız Çocukları
Dağsız ülkeden herkese merhaba….
Dağı yok, güneşi az, yeşili bol; eşsiz kanallarıyla, leziz peynirleriyle ünlü, topraklarının dörtte biri deniz seviyesinin altında şirin mi şirin bir ülke Hollanda’dan…
Ben bugün sizlere Hollanda’nın doğasından ya da konumundan değil, eğitim sisteminden bahsetmek istiyorum.
İki yıl önce, oğlum ilkokul 2. Sınıftayken göç kararı aldık. Çocuklarımızın hem iyi bir eğitim alması hem de mutlu bir çocukluk geçirmeleri her ebeveyn gibi bizim de en büyük arzumuzdu.
Hollanda’nın dünyanın en mutlu çocukları listesinde en başta olduğunu görünce bir kez daha burada olduğumuz için şükrettik. Ben akademik bilgiler yerine tecrübelerimi aktarmak istiyorum sizlerle.
Hollanda’da yıllardır uygulanan sisteme göre göçmen çocuklar ne sebeple burada olursa olsun evvela bizlerin “dil sınıfı” dediği sınıfta eğitim görüyorlar. Biz de ilk olarak bize en yakın, dil sınıfı olan bir okul arayışına girdik. Şanslıydık ki evimize çok yakın bir okulda bu sınıf mevcuttu.
İlk görüşmemizde yardımcı olan bayanın sıcak tavrı ve her soruma samimiyetle cevap vermesi beni rahatlattı. Hemen okula başlayabileceğini söyledi. Ben de sorularımı sormaya başladım:
– Kırtasiye listesi?
-Yok!
– Defter, kitap vs.?
-Ona da gerek yok. Hepsini biz vereceğiz.
-Peki çanta?
-Aslında ona da gerek yok. Ama her gün meyve saatimiz var onun için bir kap ve su koyabilirsiniz. Bir de spor dersi için spor ayakkabı ve kıyafet. Eğer evde varsa onları getirebilir yeni almanıza gerek yok.
Tabi bu diyalog karşısında oldukça şaşırdım. Ve birkaç gün sonra altında bisikleti ve minik bir çanta ile okul maceramız başladı. Sınıfa girdiğinde evvela öğretmeni kapıda tokalaştı, bir yetişkine hitap eder gibi hoş geldin diyerek sınıfa taktim etti. Bütün sınıf tek tek tokalaşarak hoş geldin dedi. Sıraya oturduğunda boyadan silgiye, kitaptan kaleme, bütün malzemeleri adı yazılmış şekilde sırasında hazırdı. Kalemliği dahil…. Sınıftaki bütün öğrenciler farkı ülkeden, rengarenkti.
O günden beri okula koşarak gidiyor. Her gün ayrı bir oyunla farklı bilgiler öğreniyor. Bazen üstü başı kir içinde geliyor. Ormana yürüyüşe, ekmek fırınına ekmek yapmaya gidiyor. Eğer o gün bir şey öğrendiyse diploma alıyor. Mesela çarpım tablosunu ezberlediği için, saatleri öğrendiği için….
Yaklaşık bir yıl içinde dil sorununu çözdü ve şu an normal sınıfta (5. Sınıf) eğitimine devam ediyor. Kısa bir süre sonra da kızım başladı okula. Burada 4 yaşında eğitim başlıyor. Ve bizim doğum günümüz yaklaşınca okuldan davet aldık kayıt için. Okula gittik, gezdik her yeri. Nasıl olsa biliyorsunuz demediler. Ne alacağız sorusuna yine aynı cevabı aldık. Önce haftada 3 gün birkaç saat gidip geldik. Yaklaşık 3 hafta. Doğum günü itibariyle ise tam zamanlı olarak başladı. İlk zamanlar birkaç kez ağladı ama bu uzun sürmedi. O ağladığında öğretmeni hep kucağına almış. Sarılmış. Sınıfta başka Türkçe bilen diğer çocuklardan yardım almış. Hatta abisini çağırmışlar. Abisi zaman zaman yanında onunla oyun oynamış.
Beni en çok etkileyen gördüğüm şefkat ve öğretmeninin birkaç temel Türkçe kelimeyi öğrenmiş olması oldu. Müslüman olduğumuz için verilen ikramlarda hassas davranıp yiyemeyecekleri bir şey olduğunda bilgi vermeleri de etkilendiğim diğer hususlar. Ve tabi kızımın sınıfında dahi özgürce başörtüsü ile okuyan öğrenciler.
Eğitimin temelinde oyun ve eğlence var
Verilen eğitimin temelinde oyun ve eğlence var. İlk basamak 8 yıl sürüyor. Ve bu zaman zarfında çoğunlukla, bilhassa 4. Sınıftan evvel sınav yok. İlk iki yıl birleştirilmiş sınıfta okuyorlar. Yani ilk ve ikinci sınıf birlikte okuyor. Harf ve sayı farkındalıkları başlıyor ancak tam okuma dersleri 3. Sınıfta başlıyor. Sınıflar oyuncak dolu. Ama çocuğun kabiliyetini geliştirebileceği oyun ve oyuncaklar. Hatta bazı sınıflarda koltuk dahi var. İlk kademede kantin yok. Onun yerine kütüphane var okulların genelde tam ortasında.
Okuma alanları
Okuldan okula değişmekle beraber genelde minderler, çeşit çeşit koltuklar ve her çeşit kitaplarla dolu okuma alanları var. Teneffüslerde özellikle küçük gruplar için bisikletler, scooterlar ve bahçe oyuncakları var.
Her grup için farklı park ve tırmanma alanları da olabiliyor okulun fiziki duruma göre. Tebeşirle okul bahçesine özgürce resimler yapıyorlar.
1. sınıftan sonra dersler biraz daha detay kazanıyor. Sınav ve ödevler başlıyor yavaş yavaş. Ancak çocuğu germe ya da strese sokma amaçlı sınavlar değil, eksik kısımlarını tamamlamaya yönelik. Öyle ki eve geldiğinde bugün sınav olduk diyor oğlum. Dönem içinde bizdeki karne olayından tamamen farklı, çocuğun bütün alanlarda kritiğinin yapıldığı veli görüşmeleri yapılıyor.
Her alanda hazırlanmış raporlar veli ile paylaşılıp, eğer takviye alması gerekiyorsa; bazen bir alt sınıfla dahi ekstra ders veriliyor. Ya da sınıf tekrarına ihtiyaç duyulabiliyor. Ve bu durum veliler tarafından da öğrenci tarafından da asla yadırganmıyor.
İlk kademenin son iki yılında ise işler biraz daha ciddiyet kazanmaya başlıyor, ödevler artıyor. Ancak verilen ödevler çok yorucu değil. Genelde ağırlıklı olarak sunum ödevi yapıyor çocuklar. Ayrıca ilk kademede bisiklet beceri dersleri ve trafik dersleri de var. Verilen trafik dersleri bir sürücünün bileceği ölçüde olduğunu belirtmeden geçemeyeceğim.
Son sınıfta yani 8. Sınıfta CITO adı verilen bir yetenek sınavına giriyorlar. Liselere geziler yapıyorlar. Bu yapılan sınav, öğretmenin görüşü ve çocuğun ahlak puanı ile çocuklar bir diğer kademede seviyelerine uygun bir okula geçiş yapıyorlar.
Lise sistemi yani ikinci kademe burada bizdekinden çok farklı onu da bir başka yazı konusu.
Daha detaylı bilgi isteyenler dilerlerse bu sayfaya başvurabilirler.
Sağlıcakla kalın….