Cennetin Rengi

Cennetin Rengi
Cennetin Rengi

İranlı yönetmen Mecid Mecidi’nin 1999 yapımı filmi Cennetin Rengi, geçtiğimiz haftalarda bu satırlarda da okuduğunuz 1997 yapımı Cennetin Çocukları filminden sonra tüm dünyada ilgi çeken yapıtlardan biri olarak hafızlara kazınmıştır. Özgün adı Rang-e Khoda (Allah’ın Rengi) olan film İngilizce konuşulan ülkelerde The Color of Paradise olarak gösterilmiştir.

Sembolik ve mistik unsurların da yer aldığı 1, 5 saatlik bu etkileyici dram filminin konusuna gelirsek…

Görme engelli bir çocuk…

Cennetin Rengi

Muhammed, Tahran’da görme engelliler okulunda yatılı okuyan bir çocuktur. Diğer görme engelli arkadaşlarıyla beraber bir sene boyunca okula devam eder, yaz tatilinde ise köyüne gider. Köyde iki kız kardeşi ve babaannesi vardır, annesini erkenden kaybetmiştir.

Babası o yaz tatilinde Muhammed’i köye götürmek istemez. Müdürü ve öğretmenine ona bakacak gücünün olmadığını, yazın okulda kalmasını istediğini söyler ama bu isteği kabul görmez çünkü okulda yaz boyunca kimse olmayacaktır. Babasının asıl derdinin geçim olmadığını filmi izledikçe anlamaya başlarız. İkinci evliliğini yapmak isteyen baba, engelli oğlunun buna engel teşkil edeceğini düşünmekte ve onu evden uzaklaştırma adına planlar yapmaktadır.

Çok zeki bir çocuk olan Muhammed, aynı zamanda doğadaki seslere karşı gelişmiş bir duyma yetisine sahiptir. Çoğu görme engelli insan gibi dokunarak bir çok şeyi keşfeder. Okumaya çok hevesli olsa da babası onu kendisi gibi görme engelli bir marangozun yanına vermek ister. Böylece onu evden uzakta tutmayı başarmış olacaktır. Babaannesi buna karşı çıksa da babası istediğini yapmakta kararlıdır.

Gönül gözüyle görenler

Cennetin Rengi

Filmde diğer İran filmleri gibi yine sözlerden ziyade gözler ve haller konuşuyor. Az sözle çok şey anlatması, bazı mistik unsurları da içermesi filmi özel kılmış. Muhammed’in marangoz ustasının yanına ilk gittiğinde gözyaşları içinde yaptığı konuşma ve burada yazamayacağım finalindeki bir kaç sahne filmin en can alıcı bölümlerinden. Muhammed karakterlerini canlandıran Mohsen Ramezani’nin gerçek hayatta da görme engelli bir birey olmasının duyguların geçişinde önemli bir rol oynadığı söylenebilir.

Filmin çekildiği yerlerin doğal güzellikleri de büyüleyici. İran denince nedense aklıma kurak, çorak topraklar geliyor ama filmi izlediğimde sanki Doğu Karadeniz’de çekilmiş gibi bir his uyandı içimde. Doğayı bu kadar seven ve doğadaki sesleri anlamlandıran bir çocuğun bu güzellikleri görememesi biraz can yaksa da gözüyle görüp kıymetini bilemeyenlerden ziyade gönlüyle hissedip kıymetini bilen olmak da ayrı bir lütuf olsa gerek.

Muhammed’in marangoza söylediği, filmin sonu hakkında bilgi vermeyen ama filmin özeti sayılabilecek hüzün dolu sözleri tekrar tekrar dinledim. Gerçek hayatta da görme engelli olan bir bireyin film icabı dahi olsa bu cümleleri söylerken neler hissettiğini düşünmeden edemedim.

Kısa, öz, mütevazi, duygulu ve anlamlı filmleri sevenler bu İran filmini de mutlaka izlemeliler.

İyi seyirler…

Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir