Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!

Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!
Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!

Altın ve Bakır filmi, herkesin aradığı bir iksirin tarifini veriyor. Bu iksir saf sevgiden başka bir elemente ihtiyaç duymuyor. Hamid Muhammedi’nin yazdığı, Humayun Esediyan’ın yönettiği Altın ve Bakır (Gold & Copper) orijinal adıyla Tala ve Mes, aile ilişkileri, sevgi, saygı ve fedâkârlık üzerine kurulu sıcacık bir hikaye anlatıyor. 2011 yılı İran yapımı, 90 dakikalık film, ilim öğrenmek için Tahran’a gelen Seyyid Rıza’yı, eşinin hastalanmasını ve ailenin bu sürede yaşadığı zorlukları etkileyici bir üslup ile anlatıyor. Eşlerin birbirine karşı hassasiyeti insanın içine işliyor. En temel İslami öğreti olan sevmek ve aşk kavramları Hafız-ı Şirazi ve Celaleddin Rumi’nin mısraları ile şiirsel bir şölene dönüşüyor. Seyyid Rıza’nın hasta karısını canlandıran Nigar Cevahiriyan Fecr Film Festivali’nde En İyi Kadın Oyuncu Ödülü’nü kazanmış.

Soyut ve dinî bir argüman olan “Allah için sevmek” cümlesinin vücut bulmuş hali olan film, Mesnevi’de yer alan “Acılar Sevgiyle Tatlılaşır” hikayesine gönderme yapar. Kıssanın hissesi şöyledir: 

“Acılar, sevgiyle tatlılaşır

Bakır, yoğurulunca sevgiyle altın olur

Bulanmışlar, sevgiyle durulur

Dertler, sevgiyle devasını bulur

Sevgi, ölüyü diriltir

Şahı ise sana köle yapar.”

Hayat; çoğu zaman peşinden koştuğumuz hayaller ve başımıza gelenler karşısında yaptığımız seçimlerimiz aslında. Sağlıklı iken hayallerimizi ya da ideallerimizi gerçekleştirmek için çabalarız, çırpınıp dururuz. Ama sevdiğimiz birinin sağlığı tehlikeye girdiğinde ortaya çok farklı denklemler çıkar. Onun sağlığı için endişe ederken kendi hayallerini de feda edebilir misin? Bu soruya “Buna gerek var mı?” sorusu eklenebilir belki. Ancak çoğu zaman işler istediğimiz gibi gitmez ve mâniler çıkar. Fedakârlık yapmanız gerektiğinde neyi, ne kadar istediğiniz ve sevdiğiniz ile yüzleşme başlar. Bu yüzleşme; acıtan, yakan, temizleyen ve kalbi “saf” hale, altına dönüştüren bir eylem oluverir.

Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!
Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!

İyileştirici güç; Sevgi

Altın ve Bakır; hastalık, yokluk ve çaresizlik içinde boş vermeyen, çabalayan, ailesi için mücadele ederken çevresindeki insanları da şifalandıran bir aileyi anlatıyor. Eşinin hastalığından önce hep dersleriyle meşgul olan Seyyid Rıza, bu süreçte çocuklarına yemek hazırlayan, çamaşır yıkayan, onları okula götüren, çocuğunu avutmak için radyodan şarkı açan, dokuduğu halı parasıyla komşu kızı dahil çocukları pizza yemeye götüren, eşine parfüm alan ve sevgisini söylemekten çekinmeyen bir baba modeline dönüşüyor. Bu dönüşümde sadece Seyyid Rıza değil, gönlüne girdiği, sevdiği herkes de şifa buluyor.

İlim ilim bilmektir

İlim ilim bilmektir
İlim kendin bilmektir
Sen kendin bilmezsin
Ya nice okumaktır

Okumaktan murat ne
Kişi Hak’kı bilmektir
Çün okudun bilmezsin
Ha bir kuru ekmektir

Okudum bildim deme
Çok taat kıldım deme
Eğer Hak bilmez isen
Abes yere gelmektir

Dört kitabın mânâsı
Bellidir bir elifte
Sen elifi bilmezsin
Bu nice okumaktır

Yiğirmi dokuz hece
Okursun uçtan uca
Sen elif dersin hoca
Mânâsı ne demektir

Yunus Emre der hoca
Gerekse bin var hacca
Hepisinden iyice
Bir gönüle girmektir

Yunus Emre

İlim ilim bilmektir

Altın ve Bakır filminde kendini eğitime adamış bir Seyyid Rıza görürüz. Pek çok eğitimcinin rahle-i tedrisinden geçen Seyyid Rıza, molla olmak amacıyla, ailecek Tahran’a taşınır ve down sendromlu kızına (Ayda) bakan huysuz bir ihtiyar kadının (Azam Hanım) evine kiracı olarak yerleşir. Bu ev, Azam Hanım ile ortak bir avluyu paylaştıkları küçük ve şirin bir yerdir. Seyyid Rıza, çok istediği hocalardan eğitim almaya kabul edilir. Seyyid Rıza, ailesinin geçimini sağlamak için öğrencilere ders vermeyi düşünmektedir. Ancak mütevazı bir karaktere sahip olduğu için henüz kendini yeterli görmemektedir. Filmin sonlarına doğru eşinin hastalığıyla Seyyid Rıza, Yunus Emre’nin dizelerindeki gibi “ilim bilmek”in bir gönüle girmek ve sevmek olduğunu anlar.

Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!
Ayda, radyoda Hakan Peker’in
“Vakti Geldi Ayrılığın”
şarkısını dinler.

Eşi Zehra Sadat, biri okula giden (Atıfe) diğeri bebek (Emir Ali) iki çocuk annesi, fedakâr ve özverili bir kadındır. Ev işlerinden ve çocukların bakımından kalan sürede genç kızlığında yaptığı gibi halı dokur. Böylece aile bütçesine de katkı sağlar. Diğer yandan Azam Hanım’ın kızı Ayda ile de ilgilenmeye çalışır. Onun kapı arkasında kalmasına gönlü razı olmaz ve evine gelmesi için kapıyı hep açık bırakır. Çocuğunu okula götürürken onun kendilerine eşlik etmesine izin vererek Azam Hanım’ın da yükünü hafifletmek ister. Engelli bir bireyi dışlamaz, aksine kucaklar. Zehra Sadat’ın bu sıcak yüzü filmin sonlarına doğru birçok olumsuzluğu aşmalarında yardımcı olur. Zehra Sadat, peygamber varisi olarak gördüğü eşine ve onun mesleğine saygı duyar, eşine hizmet etmekten mutluluk duyar. Ancak bir çok yükü üstlendiği ve yeterince dinlenemediği için hastalanmaya başlar. Önce ellerinde uyuşmalar olur. Sonra da halı dokurken çift görmeye başlar. Eğitimden başka bir şeyi gözü görmeyen Seyyid Rıza ise gece yarılarına kadar ders çalışır ve eşinin rahatsızlığının ciddi olduğunun farkında değildir. Zehra Sadat, bir gece çocukları yatırdıktan sonra eşi ders çalışırken ayaklarındaki uyuşmadan dolayı dengesini kaybeder ve yere düşer. Hiç bilmedikleri bir yerde, ailelerinden uzakta yaşayan çiftin yardımına gelecek kimseleri de yoktur. Çocukları rica minnet Azam Hanım’a bırakarak Zehra Sadat’ı hastaneye götüren Seyyid Rıza için de zor günler başlamış olur; kızı Atıfe’yı okula götürmek, oğlu Emir Ali’ye bakmak, yemek hazırlamak, derslerini takip edebilmek için çabalamak, hastanede yatan ve MS (Multipl Skleroz)  teşhisi konulan eşi ile ilgilenmek ve geçimini sağlamak için halı dokumak…

Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!

Bu süreç içerisinde Seyyid Rıza, Azam Hanım ve kızı Ayda, Zehra Sadat ve hemşire de büyük bir değişim geçirir. Bakış açıları değişmeye başlar. Seyyid Rıza, derslerine oğlu Emir Ali’yi de götürür. Ancak onun ağlaması ya da altını kirletmesi söz konusu olunca dersleri içeri girmeden kapının önünden takip etmeye başlar ve onca yıl aldığı dersleri artık yaşamaya başlar.

“Sanmayın ki, önce bilgi biriktirip sonra amel etmeliyiz. Eğer ağır olursanız artık yürüyemezsiniz. İlim üstüne ilim biriktirmek, karanlık üstüne karanlık… Amel olmadıkça ne fayda? Daha fazla ilim biriktirmek yerine daha fazla amel edin.”

Bu eşik aşıldığında ise ilim yolunda çarığın tozu bile altın değerinde oluverir. Açık kapıdan gelen sözlerin tesiriyle eşine, evine ve işine daha çok odaklanır. Azam Hanım, hastalıklarından şikayet etmek yerine komşusuna yardımcı olmaya başlar. Down sendromlu Ayda ise bu sürede çocuk bakmak dahil bir çok konuda kendini geliştirir ve aileden biri oluverir.

Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!
Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!

“Mutluluk küçük şeyleri görmededir!”

Zehra Sadat’ın, “Mutluluk, küçük şeyleri görmededir!” sözü eşi Seyyid Rıza’yı ve hemşire Sepide’yi derinden etkiler. Eşinin sağlığında dersten başka hiçbir şeyi gözü görmeyen Seyyid Rıza, eşinin yokluğunda aslında tüm evi çekip çeviren kişinin eşi olduğunun farkına varır. Zehra Sadat’ın, kendisini ve çocukları ne kadar çok sevdiğini ve fedakarlık yaptığını yaşayarak anlar. Hemşire Sepide de Seyyid Rıza’ya “Eşine onu sevdiğini söyle” diye telkin eder. Eşler arasındaki sevgi bağı daha da güçlenir. Evliliğini bitirmeyi düşünen Sepide ise Zehra Sadat ile ilgilenirken ondan çok şey öğrenir ve evliliğini kurtarmak için kendi eşine şans verir.

Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!

Tevekkül

Tevekkül, kelime anlamı itibariyle Allah’a güvenip dayanma demektir. Tevekkül etmek ise kişinin çok istediği bir şey için elinden gelen ne ise yapması, işin neticesini Allah’a bırakması ve o sonuca razı olmasıdır.  Hasta bir annenin öleceğini düşünerek geride bırakacağı çocukları için üzülmesi, eşi ve çocuklarına yetemediğini düşündüğü için ızdırap çekmesi filmde çok güzel işlenmiş. Seyyid Rıza, çok sevdiği eşine onun iyileşeceğine dair ümidini de belirterek Kuran’ı Kerim’den İnşirah duası okur.

“(Ey Muhammed!) Senin göğsünü açıp genişletmedik mi?/ Belini büken yükünü üzerinden kaldırmadık mı?/ Senin şanını yükseltmedik mi?/ Şüphesiz güçlükle beraber bir kolaylık vardır. / …”

Filmde Kuran’ı Kerim’den iki sureye yer veriliyor. Birincisi Zehra Sadat’ın down sendromlu Ayda’ya öğrettiği İhlas suresi, bir diğeri filmin sonunda Seyyid Rıza’nın okuduğu İnşirah suresi.

Acıları tatlılaştıran iksir; Aşk

Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!
Altın ve Bakır; Sevgi şifalı bir iksirdir!

Zehra Sadat hastaneden tekerlekli sandalye ile çıkar. Eve geldiği gün Atıfe, annesinin ona doğru koşmasını beklerken ayağa kalkamayacak durumda olmasına hazır değildir ve bu durumu kabullenmek istemez. Zehra Sadat için de zor bir süreçtir ki çocuklarına kendi tabiriyle “makarna bile pişiremeyen”, tuvaletine gidemeyecek kadar aciz bir durumdadır. Ancak zamanla sevginin gücü ile bir çok zorluğu aşarlar.

Hikayenin sonunda bir iksirden bahsedilir. Eriten, birleştiren ve tamamlayan… Bakırı altına dönüştüren bu iksir, tüm acıları tatlılaştıran sevgiden, aşktan başka bir şey değildir.

Bir hazine ya da bir kimya, bir iksir,
Mutluluğun sırrını yanlış şeyde arıyorlar.
Orada olmadığı malumdur.
Bu hazineyi hayal edenler, bu hayal ile hazineyi kaçırıyorlar.
Tüm bu mantık tek kelimeyle özetlenebilir: ister buna “anahtar” deyin ister “remz”
Ama hiç de öyle karmaşık değildir bu.
Yüce Allah bu remzi Hz. Musa’ya bir kelimede söyledi:
Buyurdu: “Benim için sev, benim için buğz et.”
İşte bundan ötürü, tüm amellerin kabulünün remzi “velayet”tir.
Allah için sevmek
Allah kimleri seviyorsa, sen de onları seversin
Allah’tan ötürü sevmek Allah için sevmek
Kaş ve göz; dış görünüş için değil,
Hatta kendi gönlünüz için değil.
Sadece Allah için!
Eğer sevginin mizanı Allah olursa kimse sizi takdir etmese de, yine seversiniz.
Vefasızlık görseniz de, doğru olanı yapmaya devam edersiniz.
Bu menzile varamayıp, yarı yolda kalanlar, Allah için çalışmıyorlar.
Bu yolda Allah için ne kadar zorluk çekerseniz, daha çok Allah’a yaklaşırsınız.
“O’nun aşkının kimyasından bu kara yüzüm altın oluverdi.”
“Evet, senin lütfunun mutluluğuyla toprak altın olur.”

(Hafız Şirâzi)

İnsanların arayıp durduğu bu kimya aşktır.
Gerisi çer-çöptür. Şimdi azizlerim, neden bu sözü söylediler anlayacağız:
“Eğer okuduklarınız bizimkiyle aynıysa yırtıp atın kitaplarınızı!
Çünkü aşk ilmi hiçbir kitapta yazmaz!”

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir