Aeden; Bir Dünya Hikayesi

Aeden; Bir Dünya Hikayesi
Fotoğraf: Macide Yirmibeşoğlu

Salgın hastalıkların ortaya çıkması, orman yangınlarının artması, denizlerin kirlenmesi, su kaynaklarının azalması, üretimin bitme noktasına gelmesi ve tüketimin çığırından çıkmasıyla ağır bir imtihandan geçen dünyamızın dışında başka bir yaşam alanımız var mı?

Azra Kohen
Azra Kohen

İletişim fakültesini bitirdikten sonra ekonomi ve psikoloji eğitimi de alan Azra Sarızeybek Kohen’in Fi-Çi-Pi üçlemesinden sonra yazdığı ve 2016 yılının sonlarında okuyucusuyla buluşan kitabı Aeden, bu sorunun cevabını düşünmemize kapı aralıyor.

İşte Aeden ve hissettirdikleri…

Neden Aeden?

Yazar, Kuran-ı Kerim’de geçen Adn cennetlerinden esinlenerek kitabına bu adı seçtiğini söyler. Sözlükte, devamlı ikamet edilen yer, bir şeyin merkezi, bir cevher ya da madenin aslı anlamlarına gelen Adn kelimesi, Kuran’da cennet kelimesiyle birlikte zikredilerek insanın aslının yaratıldığı ve ahirette müminlerin sonsuza kadar kalacağı çeşitli cennetleri tasvir etmek için kullanılmıştır. (Türkiye Diyanet Vakfı İslam Ansiklopedisi)

Azra Kohen de bir ütopya olarak hayal ettiği, anlatımında bize fantastik gelen ögelere yer verdiği Aeden gezegenini mükemmel bir yaşamın numunesi olarak kabul edip hikayeye oradan başlamış.

Bir küçük gezegen

Kitabın ilk bölümü Aeden ile başlıyor. Aeden, dünyadan küçük aydan büyük bir gezegen. Bu gezegenin üzerinde farklı gezegenlerden gelmiş on sekiz tür yaşıyor ve bu türlerden biri de insan ailesi. Organik beslenen, tükettiğini üreten, kaynaklarını harcamayan, bilime meraklı, telepatiyle anlaşacak kadar ileri bir boyutta olan insan ailesi.

Bu ailenin oğlu Sonje ile bu ailenin yanında sonradan yaşamaya başlayan ve annesi dünyada olan Numi, bir gün ışınlanma yoluyla dünyaya, New York şehrine geliyorlar. Hemen akşama dönmek istedikleri halde güneş battığı için dönüşlerini gerçekleştiremiyorlar. Önce Sonje sonra Numi insansıların yaşadığı dünyada yanlış giden şeyleri düzeltmeyi kendilerine misyon ediniyorlar. (Dünyada yaşayan insanlardan tüm kitap boyunca insansı diye bahsediliyor)

Ah o insansılar…

Sonje ve Numi dünyaya indiklerinde ilk fark ettikleri şey karbondioksit fazlalığından dolayı nefes almakta zorlandıkları oluyor. İnsanların arasında küçük bir yeşillik farkettiklerinde bunun kaldırımın sert zemini arasında küçük kare bir toprağa yerleştirilmiş bir ağaç olduğunu görüp bunun gezegendeki tek ağaç olabileceğini düşünüyorlar.

Sonje ve Numi’yi şaşırtan sadece ağaçsızlık değil elbet. Bu insansılar zehir olan şekeri de çocuklarına ödül olarak verebiliyorlar, hayvanların kürkleri delinmesin diye kafalarına vura vura öldürüyorlar, çocukları organlarını satmak için kaçırabiliyorlar, ağaçları kesiyorlar, yakıyorlar…

Havadaki bu kötü kokunun ve aldıkları nefesteki yüksek karbondioksitin nedeni, buranın ağaçsız bir gezegen olması olmalıydı ama ağaçlar olmadan nasıl oksijen üretebiliyordu bu insansılar!’

Ön yargı, düşüncenin en büyük hastalığıdır

Kendini yazar olarak görmediğini, sadece iyi ve yaşanabilir bir dünya için çalıştığını söyleyen Azra Kohen, Aeden’in ilk 100-150 sayfasının yokuş yukarı olduğunu, bu yokuşu çıkmayı başaranlar için devamını okumanın daha kolay olacağını ifade ediyor. ‘Ön yargı ile yaklaşmadan, popüler bir kitap olmasını hesaba katmayarak, gerekirse bir kopyasını okuyarak dahi olsa ne anlatmak istediğime bakın’ diye de ekliyor.

Gerçekten kitabın ilk 100 sayfasını ben de zorlayıcı buldum, kitapları yarım bırakma gibi bir huyum olmadığı için tamamladım fakat kitabı yarıda bırakanı da çok duydum. Bunun dışında yazara olan şahsi antipatileri ya da tarzına duydukları olumsuz duygular sebebiyle hiç almaya ve okumaya teşebbüs etmemiş olanları da biliyorum. Evet içerikte bazı rahatsız edici detaylar var ama bu detayların meselenin özüne odaklanmamızı engellememesi gerekir.

Nedir meselenin özü?

Yazının başında da sorduğum gibi dünyadan başka yaşayabileceğimiz bir gezegen var mı? Bu dünya da çok kirlendi canım, yeşili ve mavisi azaldı ben başka bir gezegen bulayım bari deme şansımız var mı? Yok…Hiç birimizin yaşayacak başka bir dünyası yok. Öyleyse neden kendi elimizle bugünümüzü ve yarınımızı mahvediyoruz anlamak mümkün değil. Ne insana değer veriyoruz, ne hayvana… Ne ağacı koruyoruz, ne suyu… Sadece ülkemiz değil, tüm dünya bir aymazlığın içinde. Yaşanan hiç bir felaket ders olmuyor. Yine tüketiyoruz, yine kirletiyoruz.

Son günlerde bize cehennemi yaşatan orman yangınlarını bile film sahnesi izler gibi izliyoruz. Daha dün bir piknik alanında gölde yüzen ördekleri karşıdan izliyorduk, bir kaç çocuk ellerinde kocaman taşları ördeklere atmaya başladılar. Büyük kızım hemen yanlarına koşup onların da canları olduğunu ve acı çektiklerini hatırlatarak uyardı. Bir müddet sonra biraz ileride oturan ailelerinin yasak olmasına rağmen ateş yaktıklarını gördük. Onları da uyaranlar oldu ve sonrasında jandarma da gelip müdahale etti. Yasak olduğu halde mesire alanında ateş yakmaya çalışan ailelerden ördeklere taş atan çocuklar çıktığını bir kere daha görmüş olduk.

Kısaca Aeden bir farkındalık kitabı…Yazarın deyimiyle insan doğulmaz, insan olunur’un hikayesi. Biz de iyisiyle kötüsüyle bu hikayenin bir parçasıyız. Dünyamızı daha iyiye götüremesek bile daha kötü olmasını engellemeye çalışanlarız. Başarılı olur muyuz bilmem ama Selahaddin Eyyubi’nin dediği gibi seferden sorumluyuz zaferden değil.

İyi okumalar…

Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir