Float
Filipinli yönetmen Bobby Rubio’nun otizmli oğlu Alex’ten ilham alarak senaryosunu yazıp yönettiği kısa bir animasyon filmi Float. Yedi dakika süren, sadece bir cümleden ibaret bir hikaye olsa da çok ama çok şey anlatıyor. Farklı olduğu düşünülen çocuklar ve ailelerine adanan 2019 yapımı bu filmi çocukların, ailelerin, eğitimcilerin mutlaka izlemesini tavsiye ediyorum.
Neden sadece normal olamıyorsun?
Filmde beraber yaşayan bir baba ve oğlunu görüyoruz, anne yok. Baba oğlunun bebekken havada süzülebildiğini keşfediyor, buna şahit olan bir kaç komşu da korku içinde onlardan uzaklaşıyor. Baba ve oğlu eve kapanıyorlar, dışarıyla bağlantılarını kesiyorlar. Çocuk biraz büyüdüğünde parka çıktıklarını izliyoruz. Uçabilen ve havada süzülebilen bir çocukla dışarı çıkmak, dahası bu durumu etraftakilere çaktırmamak zor olduğundan baba oğluna bir sırt çantası takıp içini taşlarla dolduruyor. Böylece çocuğun yer çekimine meydan okumasına kendince çözüm buluyor ama işe yarıyor mu, parkta neler yaşanıyor, el alem ne diyor? Hepsi bu yedi dakikada saklı.
Mimikler, sesler, gözler çok şey anlatıyor. Diller pek bir şey anlatmıyor, film sadece bir cümleden ibaret demiştik, o da babanın oğluna kızdığı bir anda ağzından dökülen bir kaç kelime: Neden sadece normal olamıyorsun?
Havada süzülen bir diğer çocuk
Filmi izlediğimde aklıma John Boyne’un Yanlışlıkla Dünyanın Öbür Ucuna Uçan Çocuk (özgün adıyla The Terrible Thing That Happened to Barnaby Brocket) kitabı geldi. Onda da Barnaby adlı çocuk uçtuğu için ailesi ve arkadaşları tarafından yadırganan ve istenmeyen bir çocuktu ve onun da ailesi uçmasın diye sırt çantasına taşlar dolduruyordu. İkisi arasında fark var tabii, Float’taki çocuk istediği zaman havada süzülüp istediği zaman inebiliyorken Barnaby başıboş uçuyor. Bir diğer farklılık ise Bobby Rubio hüzünlü bir aktarımı seçerken John Boyne esprili bir anlatımdan yana tercihini kullanıyor.
Yanlışlıkla Dünyanın Öbür Ucuna Uçan Çocuk’ta sadece Barnaby’ın farklılığı değil toplumda yaşam tarzı, fikir, düşünce olarak farklı görülen bir çok insanın hikayesini de görüyoruz. Hatta doğrudan bir empoze olmasa da eş cinsel iki karakterin olduğunu da dikkatli okurlar anlıyorlar.
Anlatımları ve tarzları farklı olan her iki eser de ‘farklı’ kabul edilen bireyleri anlama ve onların dünyalarına girme adına önemli bir farkındalık oluşturuyor.
Samimi bir farkındalığa sahip miyiz?
Tekrar Float’a dönecek olursak, her ne kadar yönetmen Bobby Rubio otizmli oğlu Alex’ten ilham alarak bu kısa filmi çekse de filmde sadece otizm farkındalığı yok. Gerçekleşme ihtimali olmayan bir kurgu seçerek belli bir noktaya odaklanmak yerine genel anlamda farklı! varsayılan çocuklara dikkat çekmek istediğini görüyoruz. Öte yandan kendisinin Filipinli olması, Float’taki karakterlerin de Filipinli olmasıyla başka dilden, ırktan, kökenden olan insanların farklılaştırılmasına da üstü kapalı göndermede bulunmuş diyebiliriz.
Bu tarz filmleri izlediğimizde, kitapları okuduğumuzda ya da farkındalık oluşturmayı hedefleyen özel günlerde hepimiz farklı varsayılan çocukları destekleriz, hepimiz aynıyız deriz ama o çocuklardan biri oğlumuzun ya da kızımızın sınıfına geldiğinde imza toplayıp ‘Başka okula gitsin!’ de diyebiliriz! ‘Bizim için sorun yok ama veliler istemiyor’ deyip aslında kendi fikrini velinin zikriymiş gibi aktaran okul idareleri de görebiliriz, gördük de.
Bu konuda kalıplaşmış sözleri tekrarlamaktan çok daha fazlasına ihtiyacımız var. Dün de vardı, bugün de var ama maalesef özel günlerde sarf edilen birkaç cümleden ibaret çabamız. Bakış açımız değişir mi bilmem ama bunu değiştirmeyi hedefleyen yapımlardan biri olan Float filmine 7 dakika ayırıp en azından unuttuklarımızı tazeleyebiliriz.
İyi seyirler…
Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.