Balıkçı ve Oğlu

Balıkçı ve Oğlu
Fotoğraf: Macide Yirmibeşoğlu

Zülfü Livaneli’nin ortaokul yıllarından beri kurduğu bir deniz romanı hayalinin ete kemiğe bürünmüş hali Balıkçı ve Oğlu. Yazar, Ernest Hemingway hayranlığıyla deniz ve balıkçılığa öyle bir sevdalanmış ki on beş yaşındayken evden kaçıp iki ay balıkçılık bile yapmış. Bu son romanı sadece balıkçılık ve deniz sevdasıyla örülmüş değil tabi. Göçmenlerin dramı başta olmak üzere, denizlerin kirlenmesi, ağaçların yok olması, ekolojik dengenin bozulması gibi günümüzün müzmin dertlerini de satır aralarında okuyoruz.

Balıkçı ve Oğlu kapak resmi
Kapak Resmi: Gilas Coşkun

Bir balıkçı ve ailesi

Ege’nin minik bir kasabasında yaşayan, geçimini kasabanın çoğu gibi denizden sağlayan bir balıkçı Mustafa. Kendi halinde, pek konuşmayan, insanların içine karışmaktan haz etmeyen, sabah erkenden denize açılıp işi bitince de evinin yolunu tutan bir adam. Eşi Mesude ile sessiz bir hayatları var. Önceleri herkes kadar neşeli olan hayatları, tek oğulları Deniz’i kaybettikten sonra sessizliğe gömülmüş. Mustafa, bir gün 7 yaşındaki oğlu Deniz’i de alıp maviliklere açılmış ama dönüşü Deniz’siz olmuş. Ne ölüsünü, ne dirisini bulmuşlar evlatlarının.

Mustafa ile Mesude evlat acısını yüreklerine gömüp laf olsun diye yaşarlarken Mustafa’nın denizde bulduğu göçmen cesetleri ve de şahit olduğu bir mucize ile hayatlarının akışı başka bir yöne doğru kayıyor. Oğulları Deniz’i onlardan alan deniz, bu sefer onlara başka bir Deniz verir ama işler umdukları gibi ilerleyecek midir acaba?

Aylan Bebek
Aylan bebeğin cansız bedeni Fenerburnu Sahili’nde bulundu.

Aylan Bebek’ten sonra

Ölümü göze alarak bir bilinmeze doğru yola çıkan göçmenlerin dramını işleyen bu kitabı okuyunca muhtemelen herkesin aklına 2015 yılında tüm dünyayı sarsan büyük acının simgesi Aylan Bebek gelmiştir. Ailesiyle hiç bir şeyden habersiz çıktığı yolda bindikleri bot batmış, annesi ve abisiyle beraber Aylan bebek de hayatını kaybetmişti. Onun minicik, cansız bedeni Bodrum kıyılarına yüz üstü vurduğunda tüm dünya acıyla baktı fotoğrafına. Faciadan kurtulan babası; ‘Çocuklarımı ve karımı tutmak istedim ama başaramadım. Birer birer kaybolup öldüler’ diyerek yaşadığı acıyı anlatmıştı. Aylan’ın sahilde kollarını arkaya doğru uzatmış, yüz üstü uzanan minik bedeni ders olur dendi ama maalesef göçmen sorunu hiç bitmediği gibi son günlerde içinden çıkılmaz da bir hal aldı.

Göçmenlerin bitmeyen dramı

Kendisi de 1970’li yıllarda politik göçmen olarak bir süre yurt dışında kalan Zülfü Livaneli’nin o dönemde Stockholm’de yazdığı Bir Kedi, Bir Adam, Bir Ölüm kitabındaki Bülent karakteri bir kehanette bulunur. Şöyle der Bülent : ‘Açlık çeken ülkelerden insanlar sallara, köhne motorlara binecek ve Avrupa kıyılarını zorlayacaklar. Afrika ve Asya kıtalarının insanları, Avrupa ve Amerika’ya akacak. Bir süre sonra kimse başa çıkamayacak bu güçle.’

Kurgu bir karakterin ağzından dökülen bu sözler her ne kadar kehanet gibi görünse de yazarın dünyanın gidişini o zamanlardan okuyabilmesiymiş meğer.

Toplumsal meseleleri okumak isteyenlere

Hikayenin ana unsuru göçmenlerin kaderi olsa da alt başlıklarında bir çok detayı da görmek mümkün. Denizlerin kirlenmesi ve yabancı balıklar tarafından istila edilmesi, açık denize yapılması gereken balık çiftliklerinin kıyıları doldurması, dağların maden için kazılması, ağaçların binalar için kesilmesi gibi ekolojik dengenin bozulmasına yol açan etkenlerin de ele alındığını görüyoruz. Bunu yanı sıra aile, ebeveynlik, evlat sevgisi, ayakları üstünde durabilen güçlü kadın konularını da hissediyoruz.

Üzücü unsurlar barındırmasına rağmen çok dramatize edilmemiş, dozunda bir anlatımın olduğu 135 sayfalık bu kısa romanı Zülfü Livaneli’yi sevenler bir çırpıda bitireceklerdir.

İyi okumalar…

Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir