Akıl Oyunları; Bir Dâhinin Hikayesi

Akıl Oyunları; Bir Dâhinin Hikayesi

Çocukken izlediğim çizgi filmleri saymazsak 40 yıllık ömrümde en fazla izlediğim film Akıl Oyunları (özgün adıyla A Beautiful Mind) oldu. Benim gibi bir çok insanı derinden etkileyen film, Sylvia Nasar’in aynı adlı biyografik romanından 2001 yılında sinemaya uyarlandı. 2002 Akademi Ödülleri’nde (Oscar) sekiz dalda aday gösterildi ve en iyi film, en iyi yönetmen, en iyi yardımcı kadın oyuncu ve en iyi uyarlama senaryo ile dört Oscar heykelinin sahibi oldu.

1994 Nobel Ekonomi Ödülü’nü kazanan matematikçi John Forbes Nash’in hayatını anlatan filmin detaylarına geçmeden önce John Nash’i biraz tanıyalım.

Sayılara aşık bir dahi

Akıl Oyunları; Bir Dâhinin Hikayesi
John Nash

1928 doğumlu Amerikalı dâhi matematikçi John Nash’in henüz küçük yaşlardayken kendi başına okumayı öğrenmiş, araştırmayı seven ve deneyler yapan bir çocuk olduğu anlatılır. Bu kadar okumaya ve bilime meraklı bir çocuk olmasına rağmen kendi kendine takılmayı seven ve kendini diğer insanlardan soyutlayan bir yapısı vardır. John Nash, o dönemlerde ilkokul öğretmenin kendisine ‘gelişmiş bir beyninin ama fazla gelişmemiş bir kalbinin olduğunu’ söylediğini ifade eder.

John Nash, Carnegie Institute of Technology’de lisans ve yüksek lisans eğitimini tamamladıktan sonra Princeton Universitesi’nde doktorasını yapar ve Massachusetts Institute of Technology’de (MIT) profesör olur. Paranoid şizofreni tanısı konulmasıyla bir çok kez akıl hastanesinde tedavi görür. MIT’de öğrencisiyken eşi olan Alicia Nash bu süreçte onun en büyük destekçisidir.

Tedavisinde başarılı sonuçlar aldıktan sonra mesleğine geri döner. Doktora öğrencisiyken geliştirdiği ‘Oyun Teorisi’ ile 1994 yılında ekonomi alanında Nobel Ödülü’nün sahibi olur. 2015 yılında bindikleri taksinin kaza yapması sonucu eşiyle beraber hayatını kaybeder.

Akıl Oyunları

Akıl Oyunları; Bir Dâhinin Hikayesi

Yukarıda yaşamının özetini yazdığım dâhi profesor Nash’in hayatı, önce 1998 yılında Sylvia Nassar tarafından kaleme alınan Akıl Oyunları kitabında anlatıldı. 2001 yılında da aynı adla yönetmenliğini Ron Howard’ın yaptığı, başrollerinde Russell Crowe ve Jennifer Connelly’nin yer aldığı bir film olarak beyaz perdeye aktarıldı.

Film, hikayesine John Nash’in üniversite yıllarından başlar. Nash kendi halinde, biraz farklı davranışları olan, insanlarla ilişkileri çok da parlak olmayan bir öğrenciyken Charles Herman adında bir oda arkadaşı olur. Oda arkadaşının dışında okulda ve evlendikten sonra hayatında farklı arkadaşlarla da görüşmeye başlar. Profesörlük yaparken aynı zamanda askeriyeye hizmet etmek için Sovyet şifrelerini çözmekle görevlendirilir. Bir süre sonra Sovyetler tarafından takip edildiği endişesiyle yaşarken eşi ve çocuğu da bu korkulardan nasibini alır. Nash bu sıkıntıları yaşarken üniversitedeki görevinden ayrılmak zorunda kalır.

Yüzeysel olarak anlattığım filme dair bu detaylardan hangisinin gerçek hangisinin sanrı, kimlerin gerçek kimlerin hayali karakterler olduğunu filmi izlerken adım adım çözebilirsiniz.

Film gerçek hikayeyi ne kadar yansıtıyor?

John Nash kendisiyle yapılan röportajda filmin bu senaryoyla çekilmesine izin verdiklerini ama yaşadığı süreci birebir anlatmayan sahnelerin de olduğunu söylüyor.

Normal şartlarda akıl hastalıklarında tamamen bir iyileşmenin olmadığını ve hastaların ilaçlarını kullanmaya devam ettiklerini ama kendisinin iyileşme gösterdiğini ve son 35 yılda ilaç kullanmayı bıraktığını ifade ediyor. Yönetmenin filmdeki karaktere ilaçları bıraktırmadığını çünkü böyle bir mesajın aynı rahatsızlıklardan muzdarip diğer insanları tehlikeye atabileceğinden endişe duyduğunu aktarıyor.

Ayrıca filmde karakterin gördüğü bazı hayali kişilerin aynı derecede kendisinde olmadığını ifade ediyor. Farklı sesler duyma, orada olmayan kişilerle konuşma gibi durumların bulunduğunu ama çevresini tamamen kuşatan bu derece tehlikeli hayali karakterlerin olmadığını belirtiyor fakat filmin anlaşılması için ve bu hastalığın nerelere gidebileceğini gösterme adına böyle bir anlatımın normal olduğunu da sözlerine ekliyor.

John Nash’i tüm dünyaya tanıtan bir yapıt

Filmin bir çok uluslararası arenada onlarca ödüle aday gösterilmesi ve bu adaylıkların bir çoğundan ödül alarak çıkması çok büyük bir başarıdır. Öte yandan her ne kadar 4 dalda Oscar ödülü alsa da John Nash’e hayat veren Russel Crowe’un aday olup ödülü alamaması da o dönem kamuoyunda yer ederek üzerinde konuşulan bir mevzu olmuştur. Oyunculuğuna hayran biri olarak filmin başarısında Russel Crowe’un çok önemli bir paya sahip olduğunu düşünüyorum. Bir önceki yıl Gladyatör (özgün adıyla Gladiator) ile en iyi erkek oyuncu ödülünü almasından mıdır yoksa Denzel Washington’ın o sene daha başarılı görülmesinden midir bilinmez bu ödüle çok yakışsa da mahrum kalmıştır.

Oscar ödül töreninde eşiyle beraber yer alan John Nash her ne kadar filmden önce de tanınan Nobel ödüllü bir bilim insanı olsa da film sonrasında bilinirliğinin daha da arttığını söylemek yanlış olmaz.

Film ilk çıktığında üniversitedeydim ve o dönemler üniversite köşelerini tutan CD’cilerden bir kopyasını satın alıp arkadaşlarla izlemiştik. O kadar etkilenmiştik ki sonrasında çok ara vermeden bir kaç defa daha izledik. Yıllar içinde de sayısını bilemeyeceğim kadar daha ekran karşısına geçtim ve hala tarafıma yöneltilen anket sorularında ‘En sevdiğin film nedir?’ sorusunun cevabıdır kendisi.

İzlememiş olanlara kesinlikle tavsiye ederim fakat bir çocuk filmi olmadığının da altını çizmek isterim. Farklı mecralarda izleme yaşına dair farklı ibareler yer alsa da içeriğinin anlanması adına 13 yaş üstü için daha uygun olacağını düşünüyorum.

İyi seyirler…

Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir