İvan İlyiç’in Ölümü

İvan İlyiç’in Ölümü
Fotoğraf: Macide Yirmibeşoğlu

İvan İlyiç’in Ölümü, Rus Edebiyatı’nın büyük yazarlarından Tolstoy’un 1886 yılında yayımlanan, kısa fakat derin bir eseri. Hayatı boyunca ‘gerektiği gibi’ yaşamaya özen göstermiş bir adamın ölümle yüzleşmesini konu edinen bu yapıtı yazdığı sırada zor günler geçiren Tolstoy, aynı dönemde kendi vasiyetini yazmayı da ihmal etmemiş.

Yazarın ‘Sıradan bir adamın, sıradan ölümünün kendi gözünden tasviri’ diye özetlediği bu etkileyici esere daha yakından bakalım.

İvan İlyiç ölmüş!

Kitap, adliye binasında duruşmaya ara vermiş ve dinlenmekte olan mahkeme üyelerinin gazetede gördükleri bir haberle başlıyor: İvan İlyiç ölmüş! Kim bu İvan İlyiç? Herkes tarafından sevilen, çocukluğunda ailenin göz bebeği olan, diğer kardeşlerinin aksine hukuk fakültesini başarıyla bitirip göreve atılan bir sorgu yargıcı. Yani o adliye binasında, ölümünü gazeteden okuyan mahkeme üyelerinin çalışma arkadaşı.

İlk bölümde bir süredir boğuştuğu hastalığa yenik düşüp 45 yaşında hayata veda eden İvan İlyiç’in ölüm haberini okuyoruz, sonrasında ise o günlere nasıl gelindiğinden ve koca sorgu yargıcının ölüme nasıl gittiğinden haberdar oluyoruz.

Parlak bir kariyer

İvan İlyiç, hastalığına kadar her şeyi olması gerektiği gibi yaşamıştı. Rahat bir çocukluk geçirmişti, hukuk fakültesini bitirmişti, belli bir mevkiye ve şöhrete ulaşmıştı, maddi sıkıntısı yoktu, evliydi, birbirlerine çok sevgi dolu olmasalar da bir eşi ve çocukları vardı. Olması gereken her şey olmuştu, daha ne olabilirdi? Gelin görün ki hasta olmuştu…

Hastalığını ilk başlarda takmamaya çalıştı, geçeceğine inanmak istedi ama tam tersine hastalığı onu yavaş yavaş eline geçirdi. Ölüme her geçen gün yaklaştığını düşündü, içinde fırtınalar koptu, herkesten ve her şeyden nefret etmeye başladı. Tabi bu süre zarfında ölümü inkar ve kabul arasında gel-gitler yaşamaya başladı.

İvan İlyiç’in tüm bu hissettiklerinin aslında her canlının bir gün tadacağı duygular olduğunu bilmek insanı vuruyor. Ölüm, ağır hastalıkla boğuşan insanın yanı başında bekler. Aslında her birimiz için durum aynıdır, her birimize çok yakındır ama insanoğlu ölümü kendine konduramaz, hep başkalarının başına gelecek zanneder. Ümitsiz bir hastalığı olan insan gibi ölüme yaklaşmak da herkesin kaldırabileceği bir psikoloji değildir. Her dakika yapmamız gereken geçmiş muhasebesini anca ölümün soluğunu hissettiğimizde yaparız.

Olması gerektiği gibi yaşamak

İvan İlyiç de sürekli olması gerektiği gibi yaşadığını kendine söyler, kitabın genelinde çok kullanılır bu ifade: Comme il faut (Fr. Olması gerektiği gibi)…Geçmişine döner ve ne kadar geçmişe giderse o kadar mutlu olduğunu hisseder. Çocukluğundan itibaren yıllarını tükettikçe hayatın keyfi kaçar. Belki de bir çoğumuz aynı şeyi hissederiz; ah çocukluğum, ah gençliğim deriz. Şu anda yaşadığımız hayatı sevmediğimizden değil ama o zamanlar yaşam mücadelesine, ölüm olgusuna ve bir bitişe daha uzak olduğumuzu hissettiğimiz için o günlere özlem duyarız. Yine bir kaçışın içinde buluruz kendimizi.

Ölümle yüzleşmek

Ölüm korkusu dediğimiz şeyse her insanda farklı gösterir kendini. Kimi yokluk olduğuna inanır, kimi daha güzel bir boyuta geçiş olarak görür ama hak edip hak etmediğine emin olamaz, kimisi içinse düşünmekten ve yüzleşmekten korktuğu bir olgu olarak bilinçaltında bekler. Nerede okuduğumu hatırlamıyorum ama şöyle diyordu: ‘Ölüm korkusu ölünce geçer!’ Yani hiç korkmuyorum diyen de bile o can korkusu illa ki olur demek istiyordu.

İvan İlyiç için de süreç böyle yüzleşmelerle ilerler. Sonunda ne olacak diye okunacak bir eser değil zira kitabın adıyla beraber, ilk sayfada İvan İlyiç’in öldüğü haberini alıyoruz. Olay örgüsünden ziyade ölüme yaklaşmakta olan bir adamın psikolojisini ve kabullenemediği bir gerçekle yüzleşmesini hissetmek çok önemli. Farklı bir içsel tecrübe yaşatacağı kesin. Henüz okumamış olanlara tavsiyemdir.

İyi okumalar…

Sitedeki diğer film ve kitap incelemelerime buradan ulaşabilirsiniz.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir