Dün Geçmiş Yarın Gelecek Mi?

Çizim: Feyza Nur Bolatlı
Çizim: Feyza Nur Bolatlı

Peki bugün nerede? Şimdi, şu an, bir daha hiç yaşayamayacağımız bu dakika nerede? Bir şekilde bu yazıya ulaştınız, bağlantıya tıkladınız ve okumaya başladınız. Ama bu yazıyı okurken eşzamanlı olarak zihninizden binlerce düşünce akıyor. Hiç durmaksızın ilgili ve ilgisiz birçok düşünce. Durun ve düşünün. Zihninizden geçenlerin ne kadarı şimdiye dair? Tam şu an içinde bulunduğunuz dakikalarla ilgili? Dikkatiniz tam anlamıyla okuduğunuz yazı da mı? Ya da bunu okumayı bitirdikten sonra ne yapacağınızı mı planlıyorsunuz? Akşama ne yiyeceğinizi, bugün ne giyeceğinizi, kahvaltıdan sonra nereye gideceğinizi, yapılması gereken ödevleri, girilmesi gereken dersleri, ödenmesi gereken borçları… Geleceği değilse geçmişi mi düşünüyorsunuz? Dün yarım kalan işleri, günlerdir aklınızı kurcalayıp duran o meseleyi belki aylar önce planlayıp hala gidemediğiniz o yeri… Aslında yapmamız gereken çok basit; bu yazıyı okurken sadece bu yazıyı okumak. Yani anda kalmak.

Şimdiki aklınızla hangi anınızda ya da kaç yaşında olmak ve orada yaşamak istersiniz?

Söylerken kulağa bu denli basit gelirken çoğumuzun yapmayı çoktan bıraktığı, göz ardı ettiği ya da farkında olmadan hiç yapmadığı şey; anda kalmak. Daha doğrusu anda kalabilmek. Şimdideyken yalnızca şimdiyi yaşayabilmek. Uyurken sadece uyumak, diş fırçalarken yalnızca diş fırçalamayı düşünebilmek, çorba karıştırırken bile milyonlarca düşünceyle mücadele etmemek. Tüm bunlar yapılması geren çok temel şeyler fakat düşüncelerimiz sürekli geçmişte ya da gelecekte ama çoğu zaman şimdide değil.

Bir soru sorsak ‘Şimdiki aklınızla hangi anınızda ya da kaç yaşında olmak ve orada yaşamak istersiniz?’ diye. Birçoğumuz geçmişten herhangi bir zamanı arzular, belki çocukluk yıllarını anımsar ya da birkaç yıl ileriye gitmek ister.. ‘Şimdiye kadar geçirdiğim tüm yılları yaşadım, yaşlarımı doldurdum şimdiyse bu anda kalmak ve anın tadını çıkarmak isterim, birkaç yıl sonrasına gidip arada geçecek yılları da heba etmek istemem.’ diyebilecek çok az kişi olur.

Zaman Akıyor

Ve biz ya geçmişin pişmanlıklarıyla ya da geleceğin kaygılarıyla boğuşup duruyoruz. Çocukken hep büyümek istiyoruz. Büyüdüğümüzde de ‘keşke hep çocuk kalsaydım’ diyoruz. Oysa tüm bunları düşünürken sahip olduğumuz tek bir şey var; şu an, şimdi, yaşadığımız bu dakika, içinde olduğumuz o yaş.

Geçmişi ve geleceği düşünürken bugünü hep göz ardı ediyoruz. Bu yüzden de anı kaçırıyoruz. Sonra da neden kaçırdığımızı düşünüyoruz ve bunu düşünürken de yine düşündüğümüz o anı kaçırıyor oluyoruz. Böyle ifade edince tekerleme gibi oldu ama ne yazık ki biz hayatımızı bu garip döngünün içinde kaybediyoruz. Sonra da sürekli mutsuz hissediyoruz, zihnimiz hep yorgun oluyor, yediğimiz yemekten, uyuduğumuz uykudan hiçbir şey anlamıyoruz.

Anda kalmak için..

Çizim: Feyza Nur Bolatlı
Çizim: Feyza Nur Bolatlı

Oysa tüm bunların tek çıkış yolu anda kalmak ve anın tadına varabilmek. Üstelik anda kalmak için şunu yapmalısınız, bu yöntemi mutlaka kullanmalısınız gibi büyük tavsiyelere ya da değişikliklere de ihtiyacımız yok. Yalnızca her ne yapıyorsanız onu yapmaya devam edin ama bunu ne yaptığınızın, nerede ve kiminle olduğunuzun ve nasıl hissettiğinizin farkında olarak yapın.

Mesela şimdi en mutlu hissettiğiniz anı hayal edin; o gün o andayken size sorulsa belki de hayatınızın en mutlu anında olduğunu söyleyemezdiniz. Çünkü o anı yaşarken bunun farkında bile değildiniz. Yediğimiz en lezzetli yemeği yerken o yemeğin hayatımızda yiyip yiyebileceğimiz en güzel yemek olduğunu biliyor muyduk? Bilseydik o yemeği belki de çok daha büyük bir iştahla yerdik değil mi? Artık yaşadığınız bu anların farkında olmak istiyorsanız ve en özel anlarınızın en özel olduğunu yıllar geçtikten sonra anlamak istemiyorsanız anda kalmak ve anın tadını çıkarabilmek için bir an önce harekete geçmelisiniz.

Kesinlikle anı yaşayın, geçmişle geleceği bir kenara bırakın ve gününüzü geçirmeye bakın demiyorum. Anda kalabilmek derken kastettiğim elbette umarsız bir yaşam değil. Yalnızca zihninizi geçmişin ve geleceğin size yüklediği tüm yüklerden arındırıp bugünün farkına varın. Bu farkındalık için de acele edin. Çünkü dilediğimiz gibi sahip olamadığımız zaman akıyor. Biz durup beklerken o gidiyor.

Geçmişin ve Geleceğin İpleri

Çizim: Feyza Nur Bolatlı
Çizim: Feyza Nur Bolatlı

Hayatımızı geçmişin ve geleceğin iplerine bağlı bir kukla gibi yaşayarak zamana yapılabilecek en büyük haksızlığı yapıyoruz. Geçmişin iplerine telaffuz etmekten hiç bıkmadığımız ‘keşke’lerle bağlıyız. Geride bırakmamız gereken pişmanlıklarımızda bizimle geliyor. Şimdiye kadar yaptığınız ve hatta gelecekte de yapacağınız tüm hatalarınız için kendinizi affederek pişmanlıklarınızdan kurtulmaya bakın. Tüm bunlar bugünü yaşayabilmenin önünde birer engel teşkil ediyor. Geleceğin iplerindeyse ‘ertelemek’ var. Gülmeyi erteliyoruz, acı çekmeyi erteliyoruz, ölüme bile üzülmeyi erteliyoruz. Bu hafta bitsin, kış bir geçsin, şu sınavı da bir atlatayım, önce okulu bitireyim, işe başlayınca yaparım.. Böyle ertelerken ölüm diye bir gerçek olduğunu unutuyoruz.

Ölüm öyle bir şey ki siz elinizden kaşığı bırakıp çatalı alana kadar haberi gelir. Bir bakmışsınız kimse ya da hiçbir şey hayatınız da değil üstelik artık bir hayatınız bile yok. Bu yüzden anda kalabilmenin en önemli engellerinden biri olan ‘erteleme’yi hayatınızdan çıkarmanızda fayda var. Duygularınızı bile yaşamayı ertelemeyin. Hayatınızda sizi çok üzen bir olay olduysa üzüntünüzü yaşayın, acı çekmek izin kendinize izin verin ve bunu atlatabilmek için de zaman tanıyın. Mutlu olduğunuzda bastırmayın, gizlemeyin ya da kendinizi frenlemeyin. Sadece tadını çıkarın.

Geleceğin belirsizliğini de tolere etmeye çalışarak anda kalabilmenize engel olan kaygılarınızı en aza indirin. ‘Ya böyle olursa ya şöyle olmazsa, acı çekersem, pişman olursam…’ Gelecekte acı çekiyor olmaktan, bundan bir on sene sonra mutsuz hissediyor olmaktan korktuğumuz için şimdi acı çekiyoruz ve şimdi mutsuz hissediyoruz. Yani gelecekte yaşayabilme ihtimalimiz olan acının kaygısını şimdiden yaşıyoruz ki belki de hiç yaşamayacağımız bir acının. Şimdiyi de sürekli geleceğe dair kaygı duyarak heba etmeyin ve sürekli gelecekle ilgili planlar yapmayı durdurun. Bugününüzü yarını planlayıp durarak geçirmeyin.

Yani anda kalmak, anın tadını çıkararak yaşayabilmek için geçmişin pişmanlıklarından ve geleceğin kaygılarından sıyrılabilmemiz gerekiyor. Dün geçmişken, yarın gelecek mi o bile belirsizken bizim olan tek bir şey var o da bugün. Hatta bugünün tamamı bile değil yalnızca içinde bulunduğumuz bu an. Bu anlar dün birer kaygı kaynağıyken yarın geldiğinde pişmanlık olmasın. Her dakikasını gerçekten duyarak, görerek, dokunarak, tadarak ve hissederek yaşadığınız anlar olsun.

Satırlarımı Amerikalı bir köşe yazarı Erma Bombeck kanser hastalığından ölmeden önce kaleme aldığı son yazılarından biriyle tamamlamak istiyorum. Kendisi benim sizlere anlatmak istediğim meseleyi çok etkileyici bir şekilde betimlemiş.

Hayatımı yeniden yaşayabilseydim eğer;
Hastayken yatağa girer dinlenirdim.
Ben olmadığım zaman her şey
kötüye gidecek diye düşünmezdim..

Gül şeklindeki pembe mumu saklamaz yakardım..
Daha az konuşur, ama daha çok dinlerdim..
Yerler kirlense, masa örtüm lekelense bile daha çok arkadaşımı akşam yemeğine davet ederdim..

Oturma odasında TV seyrederken, patlamış mısır yer. Yerler leke olacak diye korkmazdım.. Bana gençliğini anlatmaya çalışan dedeme daha çok vakit ayırırdım.. Kocamın sorumluluklarını daha çok paylaşırdım..

Saçım bozulmasın diye, arabanın camının açılmasını önlemezdim..

Eteğimin lekelenmesine aldırmadan çimlere otururdum..
TV seyrederken daha az, hayata bakarken daha çok ağlar ve gülerdim.. Ömür boyu garantilidir denilen hiçbir şeyi satın almazdım..

Hamileliğimin bir an önce sona erip, doğum yapmayı dilemek yerine, hamile olduğum her anın tadını çıkarır ve içimde bir canlı yaratmanın ne kadar harika olduğunu fark ederdim.. Bu o kadar nadir bir olay ki.. Mucize gibi bir şey..

Çocuklarım beni öpmek istediklerinde, asla “Önce git ellerini yüzünü yıka” demezdim.. Onlara daha çok “seni seviyorum”, ondan da daha çok “özür dilerim” derdim..

Ama başka bir hayat verilseydi en çok yapacağım şey; her dakikasını değerlendirmek olurdu..

Dikkatle bak.. Gerçekten gör.. Yaşa.. Vazgeçme..
Küçük şeyler için şikayet etmekten vazgeç..
Bana benzemeyenler, benden daha çok şeye sahip olanlar ve kimin ne yaptığı beni ilgilendirmezdi..

Bunun yerine, ilişkilerimi güçlendirmeye çalışırdım..
Sahip olduğunuz ruhsal, fiziksel ve duygusal her şey için şükredin..

Tek bir hayatınız var ve bir gün sona eriyor..
Umarım her gününüzü değerlendirirsiniz..”

Hala okumadıysanız diğer yazılarıma bu bağlantı üzerinden ulaşabilirsiniz.

Şevval Babuccu

Şevval Babuccu, Lisans eğitimini Bolu Abant İzzet Baysal Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık bölümünde tamamladı. Çeşitli edebiyat ve sanat dergilerinde deneme yazıları yazmakta ve Engelsiz Dershane'nin görme yetersizliği olan öğrencilerine gönüllü okutmanlık yapmaktadır.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir