DEHB tanısı alan bir çocuğun annesi olmak

DEHB tanısı alan bir çocuğun annesi olmak
Fotoğraf: James WheelerUnsplash

DEHB tanısı alan bir çocuğun annesi olmak; “Koruyucu melek olmaktan seven, güvenen anne olmaya uzanan bir yolculuktur.”

Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite Bozukluğu (DEHB) tanısı alan bir çocuk annesi olarak bu durumu beraber olduğunuzda çok anlamazsınız çünkü o sizin bir parçanızdır ve siz de onun hızına uymaya çalışmışsınızdır. Parklarda, bahçelerde çocuğunun peşinden koşan kadınsınızdır.

Çocuğunun başına bir şey gelecek mi diye yüreği ağzında yaşayan, her tehlikeyi bertaraf etmeye çalışan koruyucu meleğisinizdir çocuğunuzun. Ama her görüştüğünüz arkadaşınızın sözü dönüp dolaştırıp “çocuğunuzun ne kadar hareketli olduğuna, psikolojik destek almanız gerektiğine ve internetten öğrendiği beylik cümlelerle çocuğunuza koyduğu tanıya” getirmesi yüreğinizi acıtır, içiniz burkulur. Psikoloji sitelerinde yazanları okudukça daha da çok korkar, korktukça umut verici bir yazıyı bulmak için daha çok araştırırsınız. Sizi korkutan “çocuğunuzun hareketli oluşu, sizin onun peşinden devamlı koşturmanız gerektiği gerçeği” değildir, sizi korkutan “bu çocukların ergenlikte ve yetişkinlikte yaşayacağı öngörülen sorunların” yaşanma ihtimalidir. Siz de bilirsiniz büyüdükçe düşmesini engellemenin çok zor olacağını. Eşinizle konuşursunuz şanslıysanız eşiniz sorunu çözmek için sizinle beraber hareket etmeyi kabul eder, ancak işten yorgun gelen hareketli bir çocuğa tahammül edemeyen ve gözünüzün önünde çocuğunuzu tartaklayan bir babaysa eşiniz, ona karşı da kalkan olursunuz çocuğunuz için. Çocuğunuza kızan aile büyüklerine, çocuğunuza sabırla yaklaşamayan arkadaşlarınıza karşı da cephe almaya başlarsınız zamanla. Çocuğunuz okula başlar ve artık onun koruyucu meleği yoktur yanında. İçinizden derslerde yanında oturmak ve “şimdi ders yapıyoruz çok akıllı ol” demek geçer. Çünkü bilirsiniz öğretmeni sizin kadar şefkatli davranmayacak ve çocuğunuzu istenmeyen öğrenci ilan edecektir. Öğretmenin her söylediği cümleye karşı aslında çok zeki ama… ile başlayan cümleler kurarsınız. Size ve çocuğunuza inanılmadığını hissettiğinizde çocuğunuzu da alıp kaçıp uzaklaşmak istersiniz ta ki sizi anlayacak ve size “evet çocuğunuzun nörolojik, genetik kökeni olan iyileşemeyecek bir sorunu yok, davranışlarınızı ve tutumlarınızı değiştirirseniz herşey düzelir” diyebilecek birini bulana kadar…

Bu sözü söyleyen birini bulmuşsanız çocuğunuzu ilaçlarla uyuşturmaktan, kendinizi ilaçların zararlarını araştırdıktan sonra kalacağınız ikilemden, öğretmenleri sorununu çözemedikleri bir öğrenciyi suçlayarak etiketlemekten kurtarırsınız. Çünkü bu kişi size çocuğunuzun davranışlarının sadece semptom olduğunu ve bu semptomun anlamının anlaşılmaya çalışılması gerektiğini söyler. Daha sonra ailenize baktığınızda ilk altı ay çocuğunu terk eden, onun ihtiyacı olduğunda yanında bulunamayan anne olduğunuzu hatırlar ve çocuğunuzun hissettiği kayıp endişesini anlarsınız. “Çocuğunuzun içindeki anne baba imgeleri onu tehdit edici ise içe dönüp düşünmek istemez, düşünmekten kaçar ve böylece dikkat eksikliği yaşar. Daha sonra ona zorla yedirmeye çalıştığınız yemekleri, Onu zorlayarak bir yerlere çekiştirdiğiniz anılarınızı hatırlarsınız. Çocuğunuz nüfuz edilmeye karşı kendisi nüfuz edici olmuştur. Bedeni ile hareketleri ile herşeye nüfuz etmeye çalışır çünkü nüfuz edilme benliğin sıkışması demektir. Kendini okulda kafesteymiş gibi hisseden çocuğunuz devamlı yerinden kalıp dışarı çıkmak ister çünkü içinde bastıramadığı bir işgal edilme korkusu vardır. Çünkü iyi niyetle siz onun alanını defalarca işgal
etmişsinizdir. Artık herşey için yeniden başlama vaktidir, ders çalış demek yerine ne zaman ders çalışmayı düşünüyorsun? demeye başlamışsınızdır. Yemek yerken faydalı besinleri ağzına götürmeyi bırakmış istediği kadar tabağına koyduğunuz yemeği yemesini izlemeye geçmişsinizdir. Babası ile ilişkisine müdahale etmeden baba-çocuk olarak vakit geçirmeleri için fırsatlar oluşturmaya çalışıyorsunuzdur. En önemlisi kendiniz ve çocuğunuz için uzmanlar tarafından yazılmış kitaplar okumaya koyulmuşsunuzdur.

Kim bilir bu kadar psikoloji ile ilgilendikten sonra belki ikinci kez üniversite okur ve sizin gibi aynı sorunu yaşayan annelere umut vermeye çalışırsınız. Biz herşeyin üstesinden sevgi ile geldik ve birbirimize güvenerek bu yolda yürümeye devam ediyoruz demek istersiniz. Bunları dedikten sonra bana da ilham verici hikayenizi yazın lütfen…

Semra Aydın

Marmara Üniversitesi Atatürk Eğitim Fakültesi Matematik Eğitimi bölümü 2005 mezunuyum. Aynı bölümde yüksek lisans eğitimi aldım, ulusal ve uluslararası kongrelerde sunduğum bildirimlerle ve yayınlanan makalelerle Matematik Eğitimine katkı sunmaya çalıştım. 2008 yılından sonra Tübitak Matematik Olimpiyatları ve Tübitak Proje Hazırlama üzerine eğitimler verdim. Amerika’da düzenlenen bir proje yarışmasında katıldığımız proje ile Dünya Üçüncüsü olduk. 2017 yılında Boğaziçi Üniversitesi Psikoloji Bölümünü kazandım. Doktora yapmam için gerekli olan yabancı dil eğitimi için başladığım üniversite eğitimimi Psikoloji bölüm mezunu olarak Onur Belgesi ile bitirdim. Bir eğitimci, bir anne ve bir psikolog olarak yaşadığım deneyimlerimle ve akademik birikimimle kaleme aldığım yazılarımla Evim ve Ailem'deyim.

Şunlar da hoşunuza gidebilir..

Bir cevap yazın

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir